

Küresel finans krizi sonrasındaki büyüme oranları finans krizinin etkilerinin azaltıldığını ancak tam olarak ortadan kaldırılmadığına işaret etmektedir. IMF’nin Dünya Ekonomik Görünümü Raporuna göre küresel finans krizi öncesinde büyüme oranı 2006-2007 yıllarında ortalama % 5.2 idi. Şu anda 2018 yılı için ise tahmin edilen değer % 3.7’dir. Finans krizi sonrasında hem gelişmiş ülkeler hem de gelişmekte olan ülkeler, krizin etkilerini azaltmak için önemli girişimlerde bulundular. Küresel finans krizi ile birlikte gözetim/denetim arttı, riskler asgariye indirilmeye çalışıldı. Böylelikle finans krizinin etkileri bir nebze de olsa azaltılabildi. Ancak gelişmiş ekonomiler (ABD, Euro Bölgesi, İngiltere ve Japonya) arzulanan büyümeyi gerçekleştiremedi. Benzer biçimde dünya ekonomisinin büyüme motoru olarak düşünülen Çin’inde büyüme oranı krizden bu yana düşmektedir. Yakın bir zamanda Hindistan’daki büyüme oranında da Çin’deki gibi bir ivme kaybı beklenebilir. Üstelik finansal krizinin nedenleri arasında yer alan küresel dengesizlik de devam ediyor. ABD’nin cari açığı küresel finans krizi öncesine göre azalsa da hala yüksek boyutlarda kalmaya devam ediyor. İngiltere’nin cari açığı finans krizi öncesine göre artmış durumda. Orta Doğu ülkelerinde ve Türkiye’de cari açık kriz öncesine göre yükselmiştir. Buna karşılık Çin, Almanya, Rusya ve İtalya cari fazlaya sahip ülkeler arasında yer alıyor. İtalya finans krizi öncesinde cari açığını, cari fazlaya dönüştürebilmiştir. Ancak İtalya’da şu anda GSYH’nın % 130’unu aşan bir kamu borç yükü ile karşı karşıyadır. Yani dünya ekonomilerinin bir kısmında üretim, yatırım, istihdam artışı devam ederken, diğer kısmı yüksek işsizlik ve borç yükü ile savaşıyor. Elbetteki bunun bir maliyeti olacaktır. Gelir ve refah eşitsizliği artıyor, işsizlik Avrupa’da özellikle gençler arasında yaygınlaşıyor. Üretim kapasiteleri düşüyor, bütçe üzerindeki baskılar artıyor. Tüm bunlar jeopolitik, siyasi ve toplumsal faktörler ile birleşince kısır döngüye de girilmiş oluyor. Dünya ekonomisinde gümrük savaşları ve kur savaşlarını görmeye başlıyoruz.
Bütün bu faktörler yeni bir finansal krizin yaşanma olasılığını artıyor. Aslında finansal kriz olasılığı her zaman vardır. Ancak finans krizin etkisini geçmişteki kadar yaşanması söz konusu olmayabilir. Gelişmiş ülkeler ve gelişen ülkeler kriz deneyimini olumsuz bir şekilde yaşadı ve gözetim/denetimler ile gerekli tedbirleri aldılar. Özellikle finansal kurumlar üzerindeki denetimler artırıldı. Fakat riskler yeni kurumlara transfer edildi. Burada belki banka dışı kurumların yeni riskli gruplar oldukları söylenebilir. Zira bu kurumlar üzerinde gözetim/denetimler bankalar kadar değil. Reel sektör ve finans sektörü arasındaki kan dolaşımı da tam olarak güçlendirilemedi. Check up’lar ile şimdilik sorunlar çözülmeye çalışılıyor. Küresel dengesizliğin azaltılması ve finans krizinin önlenmesi için risk yönetimi uygulamalarının etkinliğini artırmak en iyi çözümlerden biri olacaktır. Aynı zamanda küresel ticaretin artırılması da üretim ve istihdamı destekleyecektir. E-ticaretin bu konudaki kaldıraç etkisi yadsınamaz. Hepsinden önemlisi bütün bunları koordineli bir şekilde gerçekleştirecek küresel işbirliği güçlendirilmeye devam edilmelidir.
*(Derinekonomi’nin Kasım 2018 sayısında yayınlanmıştır)