

Yükselen ekonomiler küresel finansal sistemle giderek daha fazla entegre olmaya başladılar. Çin, Hindistan, Rusya, Endonezya, Malezya ve Türkiye gibi ülkelerin dünya ekonomisinde ağırlıkları giderek artması yükselen ülke varlıklarının, küresel portföy dağılımında daha fazla yer alması gerekliliğini ortaya çıkardı. Bu bölgelere yönelen sermaye akımları, kriz öncesine göre azalsa da önemli boyutlarda olmaya devam ediyor. Büyük bir bölümünün de Asya’da yoğunlaştığı görülmektedir
Yükselen piyasalar satın alma gücü paritesi açısından küresel üretime önemli katkı sağlamaktadır. Güçlü büyümelerinin ardında yatan en önemli faktör, küresel ticaretin avantajından yararlanmış olmalarıdır. Yine gelişmiş piyasalardaki düşük faiz koşulları, yükselen ekonomilerin ucuz maliyetle fon bulmalarını sağlamıştır. Yükselen ekonomilerin ticari ve finansal serbestleşme çabaları, sermaye akımlarını ve dolayısıyla yatırımlarını teşvik etmiştir. Bunun yanında çoğu yükselen ekonomi, yapısal reformlarını gerçekleştirmiş, politik yapılarını güçlendirmiştir. Yükselen ekonomilerin çabaları, uluslararası rezervlerinin de artmasını sağlamıştır. Esnek dövüz kuru rejimine geçişte, sermayenin hızlı bir şekilde transferini sağlamıştır. Ticaretin serbestleşmesi, yükselen ekonomilerin kendi aralarındaki ticaretin de artışını beraberinde getirmiştir. Ticaret hadleri yükselen ekonomiler lehine gelişmiş, büyüme oranlarına katkı sağlamıştır.
Tüm bunlar yükselen ekonomileri sistemde sorun yaratan ekonomi olmaktan çıkartıp, küresel sisteme katkı sağlayan ekonomiler olarak görülmesine yol açmıştır. Küresel finans piyasalarında 2007’de başlayan sorunlar, yükselen ekonomilerin uluslararası arenadaki konumunu değiştirmiştir. Küresel finans krizinden gelişmiş ülkeler olumsuz etkilenirken yükselen ekonomi piyasaları ekonomik karmaşaya rağmen ayakta kalabilmişlerdir. Üstelik bazıları küresel finans sisteminin istikrarının sağlanmasında önemli rol üstlenmişlerdir.
Ancak son dönemlerde yükselen ekonomilerin performansı düşmeye başlamıştır. Finansal ve dışsal dengesizlikler, bu ülkelerde daha zayıf büyüme oranlarına neden olmaktadır. Yine de yükselen piyasalar, büyümelerindeki yavaşlamaya rağmen en iyi yatırım fırsatları sunan küresel ekonomideki ana oyuncular olarak yer almaya devam edecektir. Gelişmiş pek çok ülkeye kıyasla daha iyi kaynaklara sahip olması, genç ve dinamik işgücü yapısı, daha güçlü ödemeler dengesine sahip olmaları avantaj sağlamaktadır. Ancak, yükselen ekonomilerin kendi içlerinde de kişi başına gelir, nüfus, makro ekonomik göstergeler gibi farklılıkları olduğu göz ardı edilmemelidir. Bazıları görece daha düşük oranlara sahip olabilir. Finansal sistemin ve hukuk kurallarının güçlendirilmesi bu ekonomilerin gelişiminin anahtarı olacaktır.